07-29-2022, 07:34 PM
HAYVANİ VE İNSANİ KALBİN GERÇEĞİ VE TEVECCÜH KONUSUNDA BİLGİ
İnsanda hayvani ve insani olmak üzere iki kalp vardır:
a) Hayvani Kalp: Yeri, sol memenin altında, üst tarafı büyük ve toplu, alt tarafı küçük bir et
parçasıdır. Benzeri hayvanlarda da olduğundan hayvani kalp denmiştir.
b) İnsani Kalp: Emir aleminden gözle görülmeyen bir cevher (öz) olup ilk yeri Arş’tır ve
devamlı tecelli (bilinmezden gelen ilahi nurun belirmesi), üstünlük kurma ve yetenek yeridir.
Oldukça geniş ve büyüktür. Hayvani kalbe yerleştirilmiştir. Gerçekte bu kalp Arş’tan çok
büyüktür. Kudsi Hadis diye bilinen sözde şöyle buyurulmuştur. ‘Yer ve gök beni kuşatamaz;
ancak mü’min kulumun kalbi Ben’i kuşatır.’ Bu hadis değil tasavvuf ehli Şeyh Abdullah
Tüsteri’nin ilham yoluyla söylediği sözdür. Uyanması istenen kalb bu insani kalbdir. Çünkü
emir aleminde Allah-u Teala’nın (c.c) tecellilerinin yeridir. Kuşatır (yesani) kelimesi Cenabı
Hakk’ın (c.c) Zat’ının değil tecellisinin kuşatır anlamındadır. Kesinlikle O’nun Ulu Zatı bir
yerde bulunmak ve kuşatılmaktan uzak ve yücedir.
İnsani kalbin uyanması ve gelişmesi için içtenlikle çok ibadet etmek; tam ve zorlu çalışma
gerekir. Bundan dolayı mürid insani kalbin yeri olan hayvani kalbe devamlı yönelerek
bakmakla emrolunmuştur. Bunu elde etmek için talip şöyle düşünür:
‘Benim kalbim gerçekte saydam, parlak, sağlam ve nur gibi idi. Çok günah işlemem ve
nefsimin arzuları, şeytandan gelen kuruntularımla insani kalbim karardı ve yaralandı. Bunları
ancak mürşidim tedavi edebilir. Onun nefesi ve eli, ölüleri dirilten ve gözleri açan İsa
Aleyhisselam’ın nefesi ve eli gibi, bakışları ve tedavisi Lokman Hekim’in tabibliği gibidir.’
Bu şekilde inanan mürid teveccühe oturarak üstadının gelerek kendisine yönelmesini ve
kalbini tedaviye başlamasını sabırsızlıkla bekler. Sanki bir gözüyle kalbine, diğer gözüyle
yardım dileyerek arzuyla üstadına bakar.
Teveccüh’te oturan kardeşlerini aracı ederek, yalvararak yardım ister. Ondan yardım
dilenmekten başka çaresi olmadığını itiraf eder. Üstadının senini duyunca Mecnun’un
Leyla’nın sesiyle sevindiğini gibi sevincinden uçar ve haz duyar. Korku ve ümit arasında bir
duyguyla yardım dilemeyi artırır. Korkmasının nedeni şimdiye kadar tüm işlerini Allah-u
Teala’ya (c.c) ısmarlamıştı, O’na dayanmıştı. Şimdi ise O’nun bir kulunun emri altındadır;
uygunsuz bir iş yaparsa durumu çok kötü olur. Çünkü Allah’ın (c.c) affetmesi ayrı, kulunun
affetmesi ayrıdır.
Talip ümit yönüyle şu şekilde düşünür: Şimdiye kadar benim ruhum nefsimin elinde köle idi,
şimdi ise Allah’ın (c.c) bir velisinin yardımı ve etkisi altındadır. Kötü ve çirkin nefs nerede,
velinin yardımı nerede? İkisi arasında çok fark vardır.
Müridinin yarar görmesi için Teveccüh süresince Allah-u Teala’nın (c.c) rahmeti, nebilerin ve
velilerin ruhları, melekler, Sahabe-i Kiram’ın yardımını hazırdır diye inanması gerekir1
. Fakat
bunların hepsi feyizden yararlandırma yetkisini üstada vermiştir. O da bu feyzi ancak kabule
uygun edep sahibine verir. Bu edep bedenin edebi, kalbin gayreti, dikkati ve ruhun sevgisidir.
Şüphe yok ki nefsi gafletle ve bedeni edep dışında olan yarar göremez. Mürid bu konularda
kendini kusurlu görerek şöyle düşünür:
‘Hastalık nedeniyle attar dükkanına (şifalı bitki ve güzel koku satılan yere) gitmiş, parası
olmadığı için derdine derman alamıyor; bari dükkanın yanına bir yere oturayım, belki
alışveriş yapanlar bana bir şeyler bağışlar, ben de onunla iyileşirim.’
İşte bundan dolayı mürid nefsini teveccühte hazır olan herkesten aşağı bilmeli ve yok
etmelidir. Böylece güzel kokuları duyabilir. Üstadı hazır olunca daha fazla uyanmaya,
yalvarmaya başlar. Büyük devletin elinden kaçması için çabalar. Yarar sağlamak için müridin
korku, ümit, haz ve sevgi hallerinin artırması gerekir.
Teveccüh sırası kendisine geldiğinde, Üstadı nefes verdikçe feyz almak için o nefesini içine
çeker. Üstadı nefesini içine çektiğinde kalbindeki pası ve karanlığı yok ettiğine inanır ve
kendi de kalbindeki pası ve karanlığı dışarı atmak için nefesini sağa ve sola doğru boşaltır.
Üstadının nefes alıp vermesiyle kalbindeki yaraların kapandığını, iyileştiğini ve kalbinin
beyazlaştığını düşünür. Üstadından ricada bulunarak bu durumu daha fazlalaştırmasını ister.
Teveccüh bitince, müridin içindeki rahatsızlıklarını derecesi ortaya çıktığından rabıta anlatılır
ve zikir eğitimi yapılır.
İnsanda hayvani ve insani olmak üzere iki kalp vardır:
a) Hayvani Kalp: Yeri, sol memenin altında, üst tarafı büyük ve toplu, alt tarafı küçük bir et
parçasıdır. Benzeri hayvanlarda da olduğundan hayvani kalp denmiştir.
b) İnsani Kalp: Emir aleminden gözle görülmeyen bir cevher (öz) olup ilk yeri Arş’tır ve
devamlı tecelli (bilinmezden gelen ilahi nurun belirmesi), üstünlük kurma ve yetenek yeridir.
Oldukça geniş ve büyüktür. Hayvani kalbe yerleştirilmiştir. Gerçekte bu kalp Arş’tan çok
büyüktür. Kudsi Hadis diye bilinen sözde şöyle buyurulmuştur. ‘Yer ve gök beni kuşatamaz;
ancak mü’min kulumun kalbi Ben’i kuşatır.’ Bu hadis değil tasavvuf ehli Şeyh Abdullah
Tüsteri’nin ilham yoluyla söylediği sözdür. Uyanması istenen kalb bu insani kalbdir. Çünkü
emir aleminde Allah-u Teala’nın (c.c) tecellilerinin yeridir. Kuşatır (yesani) kelimesi Cenabı
Hakk’ın (c.c) Zat’ının değil tecellisinin kuşatır anlamındadır. Kesinlikle O’nun Ulu Zatı bir
yerde bulunmak ve kuşatılmaktan uzak ve yücedir.
İnsani kalbin uyanması ve gelişmesi için içtenlikle çok ibadet etmek; tam ve zorlu çalışma
gerekir. Bundan dolayı mürid insani kalbin yeri olan hayvani kalbe devamlı yönelerek
bakmakla emrolunmuştur. Bunu elde etmek için talip şöyle düşünür:
‘Benim kalbim gerçekte saydam, parlak, sağlam ve nur gibi idi. Çok günah işlemem ve
nefsimin arzuları, şeytandan gelen kuruntularımla insani kalbim karardı ve yaralandı. Bunları
ancak mürşidim tedavi edebilir. Onun nefesi ve eli, ölüleri dirilten ve gözleri açan İsa
Aleyhisselam’ın nefesi ve eli gibi, bakışları ve tedavisi Lokman Hekim’in tabibliği gibidir.’
Bu şekilde inanan mürid teveccühe oturarak üstadının gelerek kendisine yönelmesini ve
kalbini tedaviye başlamasını sabırsızlıkla bekler. Sanki bir gözüyle kalbine, diğer gözüyle
yardım dileyerek arzuyla üstadına bakar.
Teveccüh’te oturan kardeşlerini aracı ederek, yalvararak yardım ister. Ondan yardım
dilenmekten başka çaresi olmadığını itiraf eder. Üstadının senini duyunca Mecnun’un
Leyla’nın sesiyle sevindiğini gibi sevincinden uçar ve haz duyar. Korku ve ümit arasında bir
duyguyla yardım dilemeyi artırır. Korkmasının nedeni şimdiye kadar tüm işlerini Allah-u
Teala’ya (c.c) ısmarlamıştı, O’na dayanmıştı. Şimdi ise O’nun bir kulunun emri altındadır;
uygunsuz bir iş yaparsa durumu çok kötü olur. Çünkü Allah’ın (c.c) affetmesi ayrı, kulunun
affetmesi ayrıdır.
Talip ümit yönüyle şu şekilde düşünür: Şimdiye kadar benim ruhum nefsimin elinde köle idi,
şimdi ise Allah’ın (c.c) bir velisinin yardımı ve etkisi altındadır. Kötü ve çirkin nefs nerede,
velinin yardımı nerede? İkisi arasında çok fark vardır.
Müridinin yarar görmesi için Teveccüh süresince Allah-u Teala’nın (c.c) rahmeti, nebilerin ve
velilerin ruhları, melekler, Sahabe-i Kiram’ın yardımını hazırdır diye inanması gerekir1
. Fakat
bunların hepsi feyizden yararlandırma yetkisini üstada vermiştir. O da bu feyzi ancak kabule
uygun edep sahibine verir. Bu edep bedenin edebi, kalbin gayreti, dikkati ve ruhun sevgisidir.
Şüphe yok ki nefsi gafletle ve bedeni edep dışında olan yarar göremez. Mürid bu konularda
kendini kusurlu görerek şöyle düşünür:
‘Hastalık nedeniyle attar dükkanına (şifalı bitki ve güzel koku satılan yere) gitmiş, parası
olmadığı için derdine derman alamıyor; bari dükkanın yanına bir yere oturayım, belki
alışveriş yapanlar bana bir şeyler bağışlar, ben de onunla iyileşirim.’
İşte bundan dolayı mürid nefsini teveccühte hazır olan herkesten aşağı bilmeli ve yok
etmelidir. Böylece güzel kokuları duyabilir. Üstadı hazır olunca daha fazla uyanmaya,
yalvarmaya başlar. Büyük devletin elinden kaçması için çabalar. Yarar sağlamak için müridin
korku, ümit, haz ve sevgi hallerinin artırması gerekir.
Teveccüh sırası kendisine geldiğinde, Üstadı nefes verdikçe feyz almak için o nefesini içine
çeker. Üstadı nefesini içine çektiğinde kalbindeki pası ve karanlığı yok ettiğine inanır ve
kendi de kalbindeki pası ve karanlığı dışarı atmak için nefesini sağa ve sola doğru boşaltır.
Üstadının nefes alıp vermesiyle kalbindeki yaraların kapandığını, iyileştiğini ve kalbinin
beyazlaştığını düşünür. Üstadından ricada bulunarak bu durumu daha fazlalaştırmasını ister.
Teveccüh bitince, müridin içindeki rahatsızlıklarını derecesi ortaya çıktığından rabıta anlatılır
ve zikir eğitimi yapılır.